Medeni Kanun’un kabulü ile sosyal alanda eşitlik anlayışının temeli atılmıştır. Batılı ülkelerin medeni kanunları incelendikten sonra, Türk Medeni Kanunu tasarısını hazırlamak için hukukçu milletvekillerinden, Öğretim Üyeleri, Yargıç ve Avukatlardan oluşan 26 kişilik komisyon kurulmuştur. İsviçre Medeni Kanununun, mevcut kanunların en çağdaşı olması, Kadın -Erkek eşitliğine dayanması nedeni ile komisyon İsviçre Medeni Kanunu’nu Türkçe‘ye çevirmiştir. Medeni Kanun 17 Şubat 1926′da TBMM tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.
17 Şubat 1926 Medeni Yasanın kabulü, Hiç şüphe yok ki Atatürk’ün başlattığı “Aydınlanma Devrimi”nin en önemli halkalarından biridir. Medeni kanunun kabul edilmesiyle, Aile yapısında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Kadınlar için bir milad olmuştur. Bu Kanun ile mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında kadın ve erkek eşit hale getirilmiş, evliliklerde resmi nikah yapma zorunluluğu getirilmiş, tek eşle evlilik esası benimsenmiştir. Türk Medeni Kanunu hukuk düzenine geçişin belgesi, bir hukuk ve uygarlık anıtıdır. O zamana kadar “Kul” sayılan kadın – erkek herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu, eşit ve özgür birer yurttaşı haline gelmiştir. Bugünü, özellikle kadınlarımız için bir kurtuluş ışığının başlangıcı olarak kabul etmek gerekir. Miras da, Evlilikte, Sosyal hayatta yok sayılan kadın, yurttaş olma hakkını elde etmiştir.
Laik Cumhuriyet’in ilanı kadınları tecrit edildikleri kafeslerin ardından çıkararak dünyaya karışmalarını sağlamış ve kendilerine tanınan haklar bakımından öncesiyle kıyas kabul etmeyecek duruma getirmiştir. En kısa şekilde Cumhuriyet’in getirdiklerini özetlersek: 1926’da İsviçre’den resepsiyon yoluyla alınan Medeni Kanun ile çok eşlilik yasaklandı, boşanmada ve çocuk üzerinde velayette eşit haklar tanındı. 1930’da yerel seçimlerde, 1934’de ise ulusal düzeyde kadının oy hakkı tanındı Ancak Cumhuriyet ilkeleriyle şekillenen yasaların uygulama aşamasında son 10 yılda ayrımcılığa tabi hükümlerle ilgili yasal düzenlemeler yapılsa bile kadının insan haklarını korumak açısından çoğunlukla işlevsiz kaldığı ortadadır. Kadına karşı şiddetin ve her türlü hak ihlalinin engellenmesi öncelikle yasaların adil olarak uygulanması konusunda güdülecek etkin Devlet Politikası’yla mümkündür. Adli Makamların, hukuk kurallarından ziyade ahlaki normları referans göstererek hüküm tesis etmeleri ihlallerin sonlanması yerine, mevcut olumsuzluğun artarak devam etmesine hatırı sayılır katkı sağlamaktadır” dedi.