banner488

'Sayın Savcı Haddini Bil!'

Bazı olaylar vardır ki sadece izlersiniz.

Ve bazı olaylar vardır ki hem izler hem yorumlarsınız.

Bunu yorumlayabilmek için ne tahsile, ne diplomaya ne de uzun soluklu tecrübelere ihtiyaç vardır.

Devlet denen bir erkte herkesin yeri, duruşu, davranışı kanunlarla belirlenmiş, yetmediği yerde de dini inanışlar ve çevresel ahlak kuralları ön plana çıkmıştır.

Yaşam çerçevesinde eğer bazı taşlar doğru şekilde yerine oturtulmazsa o bölgede kaos oluşur, kaosun sonu da hüsranla biter.

Birileri birilerine acımasızca mobbing uygularken benden de mobbing yapmamı bekliyorlar. “Sayın savcı haddini bil” gibi sert yazmam bekleniyor.Ama öyle olmayacak.

İçinde bulunduğumuz bu Çine çukurunda neden hep sevdiğim kardeşimi eleştirmek zorunda kalıyorum bunu bir türlü anlayamıyorum. Memleketin onca sorunu varken niye bir meslektaşımı eleştirmek zorunda kalıyorum bilemiyorum.

Aslında ben o gazeteci arkadaşımı çok seviyorum, belki ondandır. Hani bir ata sözü vardır ya; “İnsan sevdiği deriyi yerden yere vurur” sanırım benimkisi de öyle bir şey.

Daha dün yerelde tartıştık bazı konuları ama birileri ulusala taşıdı…

Neymiş efendim Çine’de kahvehane önüne masa koymayı Çine Emniyet Müdür Vekili yasak koymuş. Yasağın sebebi de bir kahvehane önünde oturan 65 yaşındaki adam dershaneye giden bir kıza laf atmış. Gerekçe buymuş meğer!

Bu oluşumu, girişimi ve gerekçesini hiç kimse kusura bakmasın ama köpekler dahi güler geçer.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bir polis amirinin sokağa sandalye, masa konmasına yasak getirdiği hiç görülmüş mü ki Çine’de görülsün. Bazı meslektaşlarımız sağ olsun tüm yurda böyle aktardılar olayı ve Çine’mizi böyle tanıttılar. Eyvallah!..

Aynı arkadaşlara soruyorum; gerçekten bu yasak kararını Çine Emniyet Müdür Vekili mi aldı yoksa başka birileri mi?

Bunu hiç araştırmadan doğrudan olayı polise mal ettiler. Oysa işin doğrusu öyle değildi..

Kim görev verdi bilemem. Seçim var zararı dokunur diye CHP’li Belediye Başkanımı bu talimatı verdi yoksa, sonradan işin içinden sıyrılmaya çalışan ilçenin mülki amiri Kaymakam mı? Bunu aklı selim bir tek Çineli sorgulamadı!

Polis ilçede yasak koymaz, koyamaz! Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’na göre polisimizin böyle hakkı olmadığını herkes bilir. Peki bilirde neden onca haberde herkes Çine Emniyet Müdür Vekilini suçlar bunu anlamak mümkün değil.

Herkes şunu iyi bilmelidir ki; Çine’de kahvehane ve işyerleri önüne masa, sandalye koymayı yasaklayan bu olayı suskun takip eden Çine Belediyesi’nden başka bir kurum değildir. Yasağın sahibi Çine Belediyesidir.

2008 Yılında Osman Aydın Başkanlığında hazırlanan ve Çine’de yaşayan herkesin uyması zorunlu olan yerel yasaklar oy birliği ile Meclisten geçmiş ve kanunlaşmıştır.

Çine Polisi malum tutanak ile aslında yasal bir görevi yerine getirmiştir. Kendisi asla “YASAK” koymamıştır. Bu konuda ön yargılı davrananlar veya eşeğin semerinden intikam almaya çalışanlar, gerçekleri göz ardı edip suçu bir yerlere yıkmaya çalışanlar akıllarını başlarını toplayıp son belediye tembihnamesinin 5, 13, 23 ve 25. maddelerini iyi okusunlar.

İşletmelerle ilgili alınan kararlar apaçık ortadadır.

Bu konudaki yasağı polise mal etmek edepsizlikten başka şey değildir. Malum olayda polis yerel iradenin aldığı yasayı uygulamıştır.

Kısacası; Emniyet Müdürlüğü’nün dükkan önlerine masa sandalye konması konusunda ne tasarrufu nede yasağı olabilir. Sadece mevzuatta, yürürlükte olan Çine Belediyesi’nin yasağına karşı işlem söz konusudur.

Bu olayı yanıltmak, yanlış aktarmak gazeteci basın yayın ilkelerine ters olduğu gibi, sıradan bir vatandaşa göre bile vicdani terbiyesizliktir. Her kim olursa olsun görevinin hakkını vermelidir. Birileri niye çıkıp bu yasağı ben koydum diyemiyor ben ona şaşıyorum.

Bu konudaki söylemleri en yetkili ağızlardan üzülerek duyduk, okuduk. Burası gerçekten Teksas mı? Diye de önceki yazımda dile getirmiştim.

Ben onu bilmem! Doğruları yazar doğruları konuşurum. Gerek ilçenin kaymakamı, gerek belediye başkanı ve gerekse basını haddini bilecek. Eksik bilgi ve belgelerle hiç kimsenin kamuoyunu yanıltmaya, olayı vurdumduymazlığa getirmeye, salak ayağına yatmaya hakkı yoktur.

 

Gelelim şimdi son gündemdeki malum olaya! Herkes bana soruyor. Bir gazeteci gözaltına alınmış niye bir geçmiş olsun mesajı yazmıyorsun? Niye Cumhuriyet Savcısının tutumunu kınama yazısı yazmıyorsun?

 

Herkes soruyor sormasına ama olayı incelemeden yorum yazmak bizlere yakışır mı? Olayı duyar duymaz elbette hemen meslektaşımı aradım. Öncelikle ‘geçmiş olsun’ diyerek olayı öğrenmeye çalıştım. Bana anlattığına göre Sayın Savcıyı ayıpladım. Ancak bu yeterli mi? Savcıdan dinlemeden nasıl kesin bir karar verebilirdim ki?

Meslektaşım tam olarak ne yaşadı asla bilemeyeceğim gibi, Savcı ne oldu da öyle bir karar aldı onu da bilemem. Doğru karara varmak için bunu araştırmak gerekirdi. Peki araştırdım mı? Elbetteki hayır. Olaya objektif baktığınızda ortada benim açımdan vahim bir durum yoktu. O nedenle araştırma ihtiyacı duymadım.

Meslektaşım Yolboyu Köyü’ne habere gidiyor. Yaşlı bir hasta, hastalıktan ölmüş. Ceset evin içinde. Belliki evin bir de avlusu ve avlu kapısı var. Jandarma güvenlik şeridi çekmiş sokağa, meslektaşım, kardeşim gecenin bir vakti savcı evin içinden çıktığında flaşını patlatıyor. O karanlıkta patlayan flaşın bir insanı rahatsız etmesi mümkün. Savcı rahatsız olmuş ve çekme demiş. Bunu dayatmanın basın özgürlüğü ile ne alakası var. Zira patlayan flaşa ait fotoğraf makinesi olayı, olay yerini görüntülemez sadece Savcı ve etrafındaki kalabalığı görüntüleyecektir. Habercilik adına bu da bir görüntüdür ancak o gece sadece alakasız bir görüntü için kaç kez flaş patlatıldı bilemiyoruz. Savcının ayıbı ise gazeteciyi engellemek. Adı gözaltı oluşmuş. Arabaya bindirilmek özgürlüğünü kısıtlamadır ancak, fotoğrafı istemeden silmek zorunda kaldım demek te mesleğin ayıbıdır. Sonucu ne olursa olsun silmeseydi de yayınlasaydı ve bizde görseydik silinen karede ne vardı!

Ancak gerek meslektaşım, olayı kınayan Gazeteciler Cemiyeti görevlisi ve bazı dörtnala koşan, poz veren siyasetçiler şunu iyi bilmelidir ki ortada basın özgürlüğünü kısıtlayan bir durum yoktur. Anladığım kadarıyla ortada tatlı sert bir didişme yaşanmış. Çünkü olay binanın içindedir. Savcının olay evinden dışarı çıkması haber değildir. Savcının varlığı birebir haber değildir. Çünkü olayın içeriği bellidir. Yerel ve sıradan bir olaydır. Zaten aynı gazetede de öyle yer almıştır.

Ben dahil her meslektaşımız şunu iyi bilmelidir ki; Bazı olaylar önemine göre değerlendirilir. Sıradan bir ölüm olayı için sansasyon yaratmanın, şov yapmanın yada yetkililere basının haklarını dayatmaya kalkmanın bir anlamı yoktur.

Herkes iyi bilmeli, Cumhuriyet Savcısı olay yerinin tek hakimidir, onun izin verdiği yere kadar basın özgürlüğünden söz edilebilir. “Özgür basın” söylemi ile her kulvarda at koşturamazsınız. Basının görevi her ne kadar özgürce fotoğraf çekmek ise eğer, basın asıl gücünü gözlemlerinden ve kaleminden alır. Fotoğraf yoksa eğer kalemi vardır. Kalemi iyiyse fotoğrafı da çizer.

Sırf bu yüzden ortalığı aya kaldırmanın, görevini yapmaya çalışan savcıların moralini, psikolojisini bozmanın anlamı yoktur. Sözde olay Savcıyı tanımam, bilmem olayı sormadım ama anladığım kadarıyla bu olayda basın özgürlüğüne karşı kısıtlama göremiyorum.

Münferit ve keyfi tutum olarak algılıyorum.

Umarım yaşanan bu olaydan sonra herkes dersini alır ve biraz daha dikkat eder.

Basın sahipsiz değildir, savcılarımızı da sahipsiz bırakmayız.

Hiç kimse ne siyasi nede basın adına şov yapmasın. Her resmi yetkili, gece gündüz demeden  fedakarca çalışan gazetecilerin hukuki, vicdani kulvardaki haklarını teslim etsin isterim.

Sonuçta biz gazetecilerde aynı kamu adına görev yapıyoruz.

Lütfen gazetecileri hor görmeyin, kışkırtmayın!


kalebet - klasbahis - kolaybet - liderbahis - makrobet

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

YORUMLAR
KERİM ÖZBEKLER
KERİM ÖZBEKLER - 12 yıl Önce

sayin yilmaz sağlik, makalenizi okudum. güzel bir konuya değinmişsiniz, araştırmacı gazeteci vasfınızı tebrik ediyorum.

Kazım Akbaş
Kazım Akbaş - 12 yıl Önce

bu yazıda bir okur olarak senin dikkatini çeken ne oldu derseniz, yorum kısmında bile büyük harfle yazmamıza izin verilmeyen bu sistemde, savcı ve gazeteci arasındaki bir münakaşayı, "s"avcı derken özellikle büyük harf kullanmaya gayret gösterilmesi, hatta cümle içinde kullanırsam dikkat çeker deyip, bir kaç yerde illaki cümle başına getirilmesi oldu. yazar olarak sizin örnek bir imla ve noktalama kullanmanız gerekir değerli üstadım. eğer mesleki tabirlerde büyük harf kullanılacaksa, "g"azeteci derken de kullanılmalı. özgür basın ancak o zaman özgür basın haline gelebilir. engelsiz, korkusuz, ve cüretkar bir basın hayatı dileklerimle...

Kazım Akbaş
Kazım Akbaş - 12 yıl Önce

bu yazıda bir okur olarak senin dikkatini çeken ne oldu derseniz, yorum kısmında bile büyük harfle yazmamıza izin verilmeyen bu sistemde, savcı ve gazeteci arasındaki bir münakaşayı, "s"avcı derken özellikle büyük harf kullanmaya gayret gösterilmesi, hatta cümle içinde kullanırsam dikkat çeker deyip, bir kaç yerde illaki cümle başına getirilmesi oldu. yazar olarak sizin örnek bir imla ve noktalama kullanmanız gerekir değerli üstadım. eğer mesleki tabirlerde büyük harf kullanılacaksa, "g"azeteci derken de kullanılmalı. özgür basın ancak o zaman özgür basın haline gelebilir. engelsiz, korkusuz, ve cüretkar bir basın hayatı dileklerimle...

banner472