banner488

Hep birlikte isyana ve isyancıya göz atalım

Ayak divanı...

Ne olduğunu bilmeseniz, ismi dahi garip bir his uyandırır. Bu kavram Osmanlı Devleti'nde özellikle yükselme devrinden sonra çok revaçtadır. Bu divanda padişah,sarayın önünde bir taht'a/divana yeniçeriler ve sipahiler tarafından ''çağrılır'' ve genelde onların ''emirlerini'' dinlemeye zorlanırdı.Bu ''emir'' bazen bir kişinin kellesi, bazen birinin görevinden azledilmesi bazen de yeni birinin göreve getirilmesi olurdu. Padişah karşı gelmeyi düşünse,kılıçlarına yapışırlar, padişaha bir daha düşünmesini önemle ''rica'' ederlerdi. Bu istekler hiç bitmedi. Hatta öyle bir boyuta ulaştı ki Genç Osman boğularak yeniçeriler tarafından öldürüldü.

Bu karmaşalar altında tahta çıkan IV. Murad'ın karşısında sadece yeniçeriler yoktu. Murad'ın Topal Recep dediği Kaptan-ı Derya Recep Paşa,annesi Kösem Sultan'ın da tahta gözü vardı. Genelde ikisi birbirinin müttefikiydi. IV. Murad, korkuyordu, ülkenin daha fena bir hale gelmesinde, sonunun kardeşi gibi olmasından, yeniçerilerin ayaklarına gidiyordu her çağırışlarında. Yerine getiriyordu her istediklerini.

Nefî cesaret vermeye çalışıyordu Sultan'a. Ona şiirlerle tarihi anlatıyor, KORKMA! demeye getiriyordu. Yine de bir şeyler eksikti Murad nazarında. Bir gün,Tebdil-i kıyafet halka karıştı padişah. Bir esnafın yanına oturdu. O orada sohbet ederken tam 5 tane farklı eşkiyanın adamı 5 defa haraç kesti gariban esnaf halktan. Biri bir söz eyledi. ''Bize, bu eşkiyaları dize getirecek, devlet olacak bir padişah gerek. ''Çok düşündü bu söz üzerine padişah. Sarayda Nefî'nin dediği sözler, artık bir şeylere başlaması,nereden olursa olsun başlaması gerektiğini hissettirdi. Gökyüzünde, yere inmeyi bekleyen bir gürz gibidir devletimiz. Sadece o gürzü tutacak bir kol ister...

Bu olaylar cereyan ederken yeniçeriler ve sipahiler zorla, Topal Recep'i sadarete getirdiler. Bu son ''yaptırdıklarıydı''. Çünkü padişah artık, eşkiyanın ''isteğinin, ihtiyaçtan değil, GÜÇTEN ve PARADAN'' kaynaklandığını farketmişti. Bu istekler bitmeyecekti...

Dışarıda yeniçeriler beklerken, Bostancıbaşı'ya boğdurttu Recep'i ve dışarıya haber saldırdı. Padişah bu defa onları kapıda değil, sarayda bekleyecekti. İçeriye alınınca güdümlü asiler, Mehteran'la karşılandılar. Karşılarında giyinmiş, kuşanmış, kendisine sahip çıkan bir sultan görünce hepsi titredi. Yaptıklarının yanlışlığına gark oldular. Padişahınıza niye sahip çıkmadınız? diye eyleyince sultan, birinin ağzından şunlar döküldü... ''Bahçevan, bahçeyi boşlayınca, toprak dikene neylesin?''
Haklısınız dedi sultan. Herkes görevini bilmeli. Asilerin, 'güdümü'' yokolunca, asilikleri de kayboldu, karıştı havaya. Ve o isyankarlar, padişahla, Revan'ı, hele ki Bağdat'ı almıştı da, görmeliydiniz...


Bunları neden anlattım? 1630'larda cereyan eden bu vak'aların üzerinden neredeyse 390 sene geçti ama isyankarın ve asinin kafa yapısı hiç değişmedi. Her isyanın sebebi,üzerine düşen görevi yapmayan, sultanlar, başkanlar, başbakanlar, buna müteakip, bu boşluğu avantaja dönüştüren, para sahipleri ve yine başkanlar, başbakanlar oldu. İtiraf etmeliyim ki, her isyanın temelinde para ve siyasi güç vardır.  Ama görüldüğü üzere, ''savaş, isyanı sürdürenlerle değil, isyanı yönlendirenlerle'' yapılmalıdır.  Ancak bu gerçekleştiğinde savaş kazanılır ve ülkemiz, devletimiz, 390 sene önce olduğu gibi dünyaları farklı anlamda bir ''fethe'' çıkabilir.


mariobet - marsbahis - milanobet - mobilbahis - nakitbahis

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

YORUMLAR
Koray ARSOY
Koray ARSOY - 12 yıl Önce

çok anlamlı bi yazı. kalemine sağlık

banner472