banner488

Çine neden yerinde sayıyor?

     Yaşadığımız, parçası olduğumuz belki de bir ömür paylaştığımız şehirlerimiz neden kalkınamıyor?

     Niye bir ömür paylaştığımız insanlar mutlu değil?

     Bu soru yüzlerce yıldır sorduğumuz ve bir sonuca varmayı umut ettiğimiz milyonlarca sorudan belki de en mühimi.

     Birileri soruları hatırlatmakla mükelleftir, bazıları da bu soruları hatırlamak ve çözüme ulaştırmakla. Bu süreç de bizi 'hayat' dediğimiz olguya sürükler.

     Bizler soruyoruz;

     Hayatımızı geçirdiğimiz bu yerler niye kalkınamıyor?

     Bu anlamlı soruyu sormakla maalesef 'hayat' sürecinin sadece yarısı tamamlanıyor.

     Hatırlattığımız ve cevap almaya çalıştığımız bu sorular , onlara cevap vermekle sorumlu kıldığımız kimseler tarafından umursanmazsa bizler yine başladığımız noktaya ne yazık ki geri dönüyoruz.

     Çine’mizde de bulunduğumuz konuma baktığımızda pek çok sorumuzun havada kaldığını ve muhatapları tarafından vurdumduymazlığa getirildiğine şahit oluyoruz.

     …

     Çine için sorulması gereken belki de asıl soru , ''Neden yerimizde sayıyoruz?'' sorusudur.

     Sürekli gelişen ve değişen dünya karşısında olduğu yerde sayan bir ilçe hiçbir şekilde kabul edilemez.

     Bir beldenin, ilçenin, şehrin kalkınmışlığı, çevresindeki gelişim ve değişimlerle kıyaslanır. Eğer çevredeki yerleşimlerin hayat tarzı, yaşam biçimi, refahı vb. ölçüler bizim sahip olduklarımızdan daha ileriyse , 'yerimizde sayıyoruz' tabiri dahi gayet iyimser bir çıkarım olur. Bir toplumun sağlığını, ekonomisini, eğitimini ve refahını, gelenek ve göreneklerini göz önüne alarak artıracak kimseler, devletin organları, buralara atanmış ve seçilmiş kişilerdir. Tüm yük günahıyla sevabıyla onların omuzlarındadır. Gelinen noktanın, gelişmişlik düzeyinin tek sorumlusu onlardır.

     Bu sebeple “Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir” sözüne maalesef katılamıyorum!

     Hiçbir toplum seçtiği kişileri kendilerini daha kötüye götürsün diye seçmezler.

     “Seçilen kişiler sorumluluğunu üstlendiği insanların çıkarına değil de kendi amaç ve refahına öncelik verirse, temsil ettiği insanları geriye götürürler!”

     Devlet kavramı bizler için vardır. Bu sebeple ki bizlerin hayatını bir düzene sokmak için pek çok organ geliştirilmiştir. Bu sayede topluca yaşamanın koşulları yasalarla ve ahlaki kurallarla ortaya konmuştur.

     Günümüzde sözde , 'demokrasi' ile yönetilen tek bir topluluk dahi yoktur. Ama bizler öyle yönetildiğimizi zannediyoruz.

     Devleti oluşturan her toplum, toplumu oluşturan her birey, demokrasi adına yaşadıklarını, yaşanılanları iyice tahlil etmeli, ön yargısız ve objektif olarak sorgulayabilmelidir.

     Kim kimi nereye seçiyor, neden seçiyor, seçtiğinden ne umdu da neyi buldu hesabını çok iyi yapabilmelidir!

     Kendi oylarıyla göreve getirdiği kimseler gerçekten kendilerini temsil edebiliyorlar mı?

     Adı ne olursa olsun, ama siyası parti, ama bir oda, kooperatif veya bir dernek...

     Bu organların başına getirdiğimiz şahıslar gerçekten bizlerin, mensubu olduğumuz toplumun gelişmişliği ve refahı için çalışıyor mu, hakkaniyetli davranıyor mu?

     Yoksa siyasi veya ticari rant oluşturarak, kendisini sağlama almak gayesiyle örümcek ağı gibi her yere kendi yandaşlarını mı yerleştiriyor? Bizlere duymayı hak ettiğimiz şeyleri değil de duymak istediğimiz şeyleri mi söylüyor? Bizleri daha ileriye götürmesi, oluşumlarda temsil etmesi için seçtiğimiz kimseler, onlara dolaylı yollardan ulaştırdığımız paralarla bizleri mi eziyor?

     …

     Saydığımız bu ve bunlara benzer onlarca örnekte olduğu gibi toplumun menfaatini düşünmeden gaflete düşenler, tükürsen de yüzü kızarmayan bazı seçilmiş ve atanmış kimseler her toplumda var olabilir.

     Otel odalarında, içki masalarında edindikleri yandaş ve arkadaşlarla kendi diktalarını bizlere zorla benimsetmeye çalışabilirler. Ya da kendisine sunulan görevlerde elde ettiği tüm imkanları kullanarak, akrabasına, partilisine, dostuna, metresine vs. arpalık sağlıyor, kendi özel arabasını garaja kapatıp bağlı olduğu kurumun arabasıyla saltanat sürüyor olabilir.

     Bunu bazen yüzümüze karşı da yapabilirler hem de gözümüzün içine gülerek...

     İşte demokrasi adına, bizleri sözde demokrasiyle uyutan ve demokrasi içerisinde kendi saltanatlarını kuran bu insanlara karşı, onların merhamet etmesini beklemek yerine, korkmadan, yılmadan göreve atılmalı, yıllarca zapt altında tuttukları makam ve mevkileri bilfiil ele geçirmeli ve toplumumuz için çalışmalı, onların yapmadıklarını yaparak, kendimizi ve bize inanan insanları hak ettikleri noktaya çıkarmalıyız.

     Demokrasi adına, demokrasinin sözde kuralları ile göreve getirilen sorumluları takip etmek, yanlışlıklarını ağzına tıkamak, yüzlerine vurmak; bilerek veya bilmeyerek sonradan yanlış yola sapan, sapkınlığı seçen bu tür idareciler, yöneticiler, başkanlar varsa eğer; en kısa zamanda, sandıkta veya hukuki yollarla saf dışı edilmelidir.

     Başta da dediğim gibi; “Hiç bir toplum layık olduğu şekilde yönetilmez” ancak, seçtikleri yöneticilerin yanlışlarını, bariz hatalarını, kendilerine verilen sorumluluğu unutup, elde ettikleri imkanlarla gününü gün eden, zevkini ve cebini düşünen, memurun, emekçinin, esnafın, çiftçinin, üyesinin, ortağının üç beş kuruşunu heder eden, göz diken zihniyete bürünenleri göz göre göre tekrar seçer veya atarsa eğer toplum, işte o zaman “..Layık olduğu şekilde yönetiliyor” demektir.

     İşte o zaman o devleti, kurumu, düzeni, işleyişi feriştahı dahi gelse düzeltemez.

     Okumakla, üflemekle, yazmakla, övmekle de kimse o toplumu koruyamaz.

     Okuyup üfleyenlerin nefesi ancak nemalandıkları kadar güçlü olabilir.

     Aksi yönde yapacağımız her çaba sözden öteye geçmeyecektir.

     Bir an evvel üzerimizdeki ölü toprağını atmalı, önce kendimizi geliştirmeli daha sonra toplumumuzun gelişimi için çalışmalıyız.

     Gandhi'nin de söylediği gibi...

     Dünyada görmek istediğin 'değişim' ol.


cepbahis - cratosslot - dinamobet - dumanbet - efsanebahis

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner472