banner488

SESİMİ DUYAN VARMI?

Bundan tam 16 yıl önce, Saat 03.02’de merkez üssü Gölcük olan 45 saniye devam eden bir afet ile yıkıldık. 17 Ağustos 1999 Türkiye en karanlık günlerinden birini yaşadı. Deprem 45 saniye içerisinde binlerce can aldı, faciadan sağ kurtulanlara ise ömür boyu unutamayacakları bir acı bıraktı...

Türkiye kağıt üzerinde ve planlarda her şeye hazırdı. Yapılan masa tatbikatlarında her şey kusursuz işliyordu.  Ama gerçek öğle olmadı. İletişim çöktü, devlet kör ve sağır oldu. Kimse kimseyi ne arayabildi ne sorabildi. Çoğu resmi daire (Hastane, Okul, Belediye) Kamu binaları yerle bir oldu. 285.211 konut, 42.902 işyerinin hasar gördüğü depremde binlerce bina, çöktü, on binlerce can hayatını kaybetti. 2010 yılında yayınlanan Meclis Araştırması Raporu’na göre 18.373 kişi hayatını kaybetti. 48 bin 901 kişi ise yaralandı.

Devlet, uykudaydı. Ne olduğunu, nerede olduğunu bilemedi. 3.02’den sonra yaklaşık bir buçuk saat daha uyudu. Sabah aydınlığı korkunçtu...

Berberlik, kahvecilik için belge isteyen devlet, insanlara mezar olan çöken binaları yapan müteahhitlerden bir belge istemiyordu. İş bilmez, gözünü para bürümüş o eller deniz kumundan yapılan mukavemetsiz binalar yaptı ve hepsi 45 sn. de yerle bir oldu. On binler enkaz altında kaldı. Geçen her saatle umut arasında şiddetli bir mücadele yaşandı. Enkaz altından sağ salim çıkan her can umutları yeşertti.

Enkazlar da bir ses "sesimi duyan var mı?." Nidaları, her yerde yankılandı.

Türk halkı kendiliğinden örgütlenip bölgeye koştu. O ekipte bende Aydından 19 arkadaşımla yer aldım.

Depremi radyodan haber alan köpekli ve doktorlu sivil bir arama-kurtarma ekibi 1 saat 25 dakika sonra Avcılar’daydı. Başlarında Ceyhan’da efsaneleşen Atilla Ulaş isimli bir dağcı vardı. İstanbul’da Nevzat Çetin Başkanlığında oluşturulan tek odalı aynı zamanda avukatlık bürosu olan Kriz merkezinden Yurt içi ve Yurt dışı nakdi ayni yardımları organize eden insanüstü bir çaba içerisindeydiler. Değirmendere de oluşturdukları bir çadır ile bölgede depreminin Umudu oldular. Artık insanlar Kızılay’a veya başka bir resmi daireye değil bu bir avuç gönüllüye güveniyordu. Bu İnsanüstü çaba, Türkiye’de sivil İnisiyatifin oluşmasına büyük katkısı olmuştur. Türkiye’de yüzlerce Arama Kurtarma Derneği kurulmasına vesile oldular. Dernekler birleşerek Arama Kurtarma Dernekleri Federasyonu (AKDF) yi oluşturdular.

İnsanlara mezar olan binaları yapanlar ne mi oldu, birisi 195 kişinin ölümünden sorumlu Veli Göçer hariç hepsi zaman aşımından beraat etti. Çok azı tazminat veya kısa indirimli cezalarla yırttı.

Deprem Diğer bir yaramızı da ortaya çıkardı, Kızılay’ımızda sınıfta kaldı. Eski, köhnemiş, su alan çadırları ve çürümüş teçhizatıyla yardıma muhtaçtı. Lakin, deprem konusunda ders ve önlem alması gereken kişilere, unutulmaması gereken şeyleri bir bir unutturdu.

Devletin bütün kurumları 17 Ağustos ve onu takip eden ilk birkaç günde tamamen etkisiz olduğu için insanların kaybettikleri yakınlarını hiçbir resmi işlem yapmadan toplu mezarlara defnetmek zorunda kaldıkları biliniyor. Bu nedenle can kaybının resmi rakamların üzerinde olduğu bir gerçek. Bir hafta önce Nazillide NAKUT Arama Kurtarma Ekibinin eğitimlerinde kayıtlarda olmayan 7 Nazillili deprem şehidinin Nazilli mezarlığında yattığını yeni öğrendim.

Vikipedi’de yer alan resmi olmayan veriler hepten can yakıcı: 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000’e yakın yaralı.

Ülkede binler Deprem bölgesine yardım için bir şeyler yapıyordu. Kontrolsüz ve denetimsiz toplanan yardım paraların akıbetleri, ne kadarının alaşağı edildiği ve ne kadarının hizmet için harcandığı hiçbir zaman bilinemedi. Yurt dışından gelen paraların başka bölgelerde yol lojman yapımında kullanıldığını çok sonradan öğrendik. 1999 da deprem vergisi adı altında alınmaya başlanan vergiler halen alınmaya devam edilmektedir.

Örgütlü, örgütsüz binlerce kişi deprem bölgelerine yardıma koştu. Zonguldak maden işçileri küreklerini kapıp geldi. 51 ayrı ülkeden 1700 gönüllü arama-kurtarma çalışmalarına katıldı.

17 Ağustos depremi ile birlikte hayatımıza giren  Jeofizikçi akademisyen Ahmet Mete Işıkara, “Deprem öldürmez, binalar öldürür derken” önemli bir soruna işaret ediyordu. Plansız kentleşme, riskli yapılaşma, yaptırımsız denetim ve eğitimsiz kitleler… Ve toplumdaki deprem bilincine ilişkin şöyle diyordu: “ Okul, ev ve iş yerinde önlem alma ve doğru davranma bilinci halen %28’e çıktı. Bunu yükseltmeliyiz.”

2009 yılında kurulan AFAD’ın resmi internet sitesinden aynen aktarıyoruz:  “Türkiye’de afet yönetimi ve koordinasyonu alanında dönüm noktası 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’dir.” Fakat bugün basına yansıyan haberleri görünce bu faciadan hiç mi ders almadık diye sormadan edemiyoruz

Sonuçta Aydınımız başta olmak üzere tüm ülke 1999 yılından daha iyi daha iç açıcı durumda değil. 17 Ağustos depremi İstanbul’a 110 km. uzaklıkta meydana gelmesine karşın 30 bin binaya hasar verdi, Oysa 17 Ağustos İstanbul depremi değildi.”

“Deprem bahane edilerek yeni bir rant düzeni yaratıldı. 2000 yılından sonra kentsel dönüşüm yeni zenginler yaratmanın yolu olarak görüldü. “Yönetmelik güçlendirmenin önemine işaret ediyor ama bugün müteahhit bakışıyla sadece yıkım yapılıyor. Burada mimar ve mühendis bakışı yok. Müteahhit bakışı ise sürdürülemez. Yık-yap anlayışı İstanbul’u ve kaynaklarını tüketiyor. Güçlendirme ve onarımda sınıfta kaldık. Aydında hiç bir kamu binasında güçlendirme yapılmadı.

Depremi engellemek mümkün değil ama tedbir alarak zararı önlemek mümkün....

Aydın İlinde Hastane ve okullarımız başta olmak üzere diğer kamu yapılarımızın önemli bir kısmı da bugün deprem riski altındadır.  Başta ilimizin simgesi Üç gözler olmak üzere eski eserlerimiz, son günlerde hızla artan apartmandan bozma okul, kreş, dershane, eczane, üniversite binaları, yurtlar da önemli ölçüde deprem riski altında bulunmaktadır. Aydın BŞB de Acil Afet Koordinasyon birimi kurulmalı hiç zaman geçmeden acilen Deprem Master Planını gündemine almalıdır.  Aydın AFAD bünyesinde Türkiye Afet Müdahale planına entegre çalışması başlatılmış ancak tüm ili kapsayacak aşamaya gelmesi zaman alacaktır. Açıkçası afet hazırlığımız ve yapı stokumuzun durumu hiç de iç açıcı değildir.

Depremlere karşı sağlıklı, insanca bir hayat ve çevre için, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine uzman yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modelinin benimsenmesi gerekmektedir.

Maalesef yapılanlar  sorun çözen işler yerine, yeni sorun alanlarının kaynağı olmaktadır.


film izle - film izle - cratosslot - betebet - kaçak bahis - deneme bonusu - deneme bonusu veren siteler - kralbet giriş

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner498

banner472