banner480

Özgürlük ve Mutluluk Yanılgısı Üzerine

‘İnsanların en kötü durumu, kendini bilmediği ve idare edemediği zamanlarıdır.’

                                                                                                           -Michel de Montaigne

 

      Bu yazım bir eleştiri şeklinde olaylardan yola çıkacak ve yanlış olduğuna inandığım ve kaynak göstereceğim  3 Büyük Öğretmenim’in[i]   eserlerine ve hayattan öğrendiklerime  dayanacaktır.

 

      Üniversite hayatımın ciddi anlamda başladığı 2013 yılının güz döneminden bu yana yaşıtım çok insanla tanıştım. Öğretmenlerimden birinin tavsiyesine uyarak  insanların içine bakmaya[ii] gayret edinen bir kişi olarak son 5 yılda tanıştığım her insanın içine bakmaya gayret ettim ve son 1 yılda da bu artarak devam etti.

 

     Şuan ki toplumumuz fark ettim ki genel olarak ortak bir değer taşımakta. Bu değer, her birimizin kaba bir düzlemde , rutin bir hayata doğru ilerleme isteği. Ben , hem bu ilerleyişten hem de bu ilerleyişin öncesinden bahsetmek istiyorum.

 

     Hem her insanın hayatında Kendisi Üzerine Düşündüğü bir döneminin olduğuna inanıyorum. İşte bu düşünüş sırasında yanlış olduğuna inandığımız şeyleri düzeltmeyi amaç edinerek bazı şeyleri değiştiriyoruz ya da değiştirmeye çalışıyoruz.

 

     Peki bu düzeltmeyi neye göre yapacağız?

     Tanıdığım bazı insanlar bunu, arkadaşlarını değiştirerek yapmaya çalıştı. Kimisi bağımlılıklarından kurtulmaya çabaladı. Evini, işini, okulunu hatta şehrini dahi değiştirenler oldu.

 

     Öğretmenlerimden birisi bana bir kişinin başarılı olabilmesi için doğru olduğuna inandığı şeyleri yapmasının tek başına yeterli olmayacağını; doğru zamanda , doğru yerde, doğru şekilde yapmanın zaruri olduğunu ifade etmişti. Bunun için de biraz ( yine onun ağzından)talihe[iii] ihtiyacının olduğunu söylemişti.

 

      Bir insanın, kaçınılmaz olan bazı şeyler dışında , kendisiyle ilintili olan her şeyi yapmaya muktedir olduğuna inanırım. Aslında bu bir inancın ötesinde, öğrendiklerimden bir çıkarım yaparsam bir gerçeklik.

 

     Öncelikle şunu kabul etmeliyiz. Eğer amacımız sorunumuza çözüm üretmekse, hayatı ilk aradığımız insan biz olmalıyız. Sorunumuz hakkında iyi düşünmeli ve yanlış kısmı nokta atışı bir biçimde bulup çıkartmalıyız.

 

      Bir örnek vererek daha somut bir portre ortaya çıkarmak gayesindeyim. Geçen sene İstanbul’dan başlayarak tüm Türkiye’de etkili olan Gezi Parkı’na yönelik yaşanan gelişmeler yaşandıktan sonra , kaldığım yerde çalışan 2 kişinin görüşlerini merak ederek Başbakan ve Gezi Olayları hakkındaki görüşlerini sordum. İki kadın da bana büyük bir içtenlikle , içlerinden geleni söylediler. Bana, binanın bulunduğu sokağı göstererek, ‘ Bu sokağı pislikten, esrarcılardan kurtaran belediye başkanının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu, bugün burada çalışabiliyorlarsa, bunu ona borçlu olduklarını’ ifade ettiler. Bu konuşma beni cesaretlendirdi

ve yaklaşık 20 kişi ile daha görüştüm. Ortak noktaları bir aileleri , düzenli bir gelirlerinin sahip olmaları ve ekseriyetinin orta sınıf olmaları sebebiyle günümüz tipik bir Türk Ailesi’ne mensup olmalarıydı.

 

     Hepsinin görüşü aynıydı. Hepsi bir yerlerden Erdoğan’a bir şey borçlu oldukları inancındaydılar. Ve varoldukları inancında oldukları istikrar sayesinde bugün mutlu oldukları görüşündeydiler. Beklentileri ise, yarını görebilmek, planlar kurabilmek , mümkünse de mutlu bir aileye sahip olabilmekti.

 

     Peki bütün bu noktalardan baktığımızda biz nerede kalıyoruz ? Kimiz? Amaçlarımız neler? Bizi yaşamaya motive eden şeyler neler?

 

     Tanıştığım çoğu yaşıtımdan , üniversitelerinin ilk yıllarında, eğer okumuyorlarsa da 20’li yaşlarının başında ‘özgürlük’ olarak tanımladıkları olgunun  verdiği hissiyatı nereye koyacaklarını bilemeden ya bağımlı birer varlık haline dönüşerek körleşmelerinin ya da hiç tanımadıkları insanlara dayadıkları o özgürlük görüntüsünün acımasızca suiistimal edilişinin hikayelerini dinledim.

 

      Gezi Park’ında yaşanan olayların 3.gününde , değerli kabul ettiğim bir dostum bana ulaşarak, İstanbul’a gidip gitmediğimi , gitmediysem de ne zaman gidip katılacağımı sordu. Bu soru kafamın içerisinde gezinirken aklımda rehberlerimde birinin anlattığı bir Floransalı[i]vardı. Büyüyüp, güçlenmesinden korkan insanların, toplum nezdindeki görüntüsüne aldırış etmeden onu atma girişimlerinin, onu cumhuriyetin başına nasıl Prens yaptığını bilmiyordu zira…[ii]

 

     Bir bireyi birey yapan erdemin, kıymet bilmek ve her ne şart altında olursa olsun, sükunet içinde sabretmek olduğuna inanırım. Çünkü sabır insanın gözlem yapabilmesi için bir nefes alanı bırakır ve bu nefes alanı bireyin hatalarını görebilmesi için ona bir şans verir. İşte bu şansı değerlendirmeyi becerebilen bireyler başarıya ulaşma yolunda büyük bir adım atmış olurlar.

 

     Değerli Hanım ve Bey Efendiler,

     Her insan, özelliklede, yazımın başlarında ifade ettiğim uyanışı yaşadığına inanan bireyler, şuan ki anının doğru olduğuna inanır. Fakat çoğu zaman bu ‘uyanış’ özellikle çevremizdeki insanların etkisiyle yanlış yolda ilerler ve acı olanı, bu ilerleyişin fark edilemeyişidir.

 

     Bir bireyden bir ülkeye kadar ne kim olursa olsun, bahsettiğim zaruri durumlar ayrı tutulmak kaydıyla, hiçbir şey için geç değildir. Her zaman geriye dönmek ve yanlış giden şeyleri engellemek mümkündür.

 

     Mutluluk elbette ki bir amaç olarak ele alınabilir fakat yanlış giden bir uyanışın yarattığı mutluluk algısının tadının verdiği güzel hissiyat sebebiyle, sahtesinden ayrılması neredeyse imkansızdır.

     İşte bu noktada bildiğimiz, tanıdığımız her şeyden uzak kalıp ‘ Kendimiz Üzerine Düşünmemiz’in[i] , doğru olduğuna inandığımız her şeyi şüphe süzgecinden geçirmemizin güzel sonuçlar vereceği inancındayım. Zira coşkunluk-ihtiras ve haz, gerçek mutlulukla kolaylıkla karıştırılmaktadır…

 

     ‘Kırdım diyorsun zincirlerini,

      Evet, köpek de çeker koparır zincirini,

      Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak

                                                                       -Persius

 

 

 

 

 

 

 

 

[i] Öğretmen, rehber anlamında kullanılmıştır.

 

[ii] Bu tamlama insanları anlamaya çalışmak anlamında kullanılmıştır.

 

[iii] La Fortuna, Niccolo Machiavelli’nun tabiriyle, Söylevler eserinden

 

[iv] Cosimo de Medici

 

[v] Machiavelli, Söylevler, Kitap I, Bölüm 33

 

[vi] Rehberlerimden İmparator Marcus Aurelius’a atıfta bulunarak…

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner472