banner488

Dijital Diktatorya

Bu yazıda, muhtemel bir soruna dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Pek çok birey tarafından içten içe hissedilen bir sorun ele alınmış ve mevcut durumlar üzerine yaşananlarla birlikte bir tahlilde bulunulmuştur. Amaç, kesinlikle karamsarlık değildir aksine önü kolaylıkla alınabilecek bir sorunu tahlil etmek için küçük bir adım atmaktır.

1830 yılında Louis-Phillippe, gücü ele almış ve Fransa’da tahta geçmiştir. Bağlılığı Bourbon Hanedanına olan Alexis de Tocqueville ise, Amerika’daki hapishane reformunu incelemek gayesiyle Amerika’ya gitmiş ve 1835-40 yılları arasında, hapishane reformunu incelemekten çok daha fazlasını yaparak Amerika’da Demokrasi adlı eserini kaleme almıştır. Demokrasi, özgürlük ve eşitlik kavramları üzerinde önemli tespitlerde bulunan Tocqueville, Amerika’ya ilişkin olarak şunları kaleme almıştır: “Şartların bir diğerine nazaran daha eşit olduğu (demokratik) bir halkta despotik ve mutlak bir hükümet kurmanın daha kolay olduğuna inanıyorum ve böyle bir hükümet böyle bir halkta kurulur kurulmaz insanları ezmekle kalmaz, her birinden tek tek insani niteliklerini de söküp alır diye düşünüyorum. Despotizmden özellikle demokratik çağlarda korkulmalıdır gibi geliyor bana (Tocqueville, 2020: 71).”[1]

Tocqueville, dijital bir çağı yaşamadı elbette fakat kastettiği şey, teknolojik bir yapıdan ziyade sosyolojik bir bakış açısını içermektedir ve her ne kadar bugünleri görmemiş olsa da bakışı, ele almak istediği konuyu açıklaması ve merkezine Amerika’yı koymuş olması nedeniyle önemlidir.

Amerika Birleşik Devletleri, kısa bir süre önce seçimlere gitti ve yapılan seçimler sonucunda oyların %51,4’ünü alan Joe Biden (Joseph Robinette Biden Jr.) ABD’nin 46. Başkanı olarak seçildi. Akabinde yaşanan olaylar ve gelişmeler ise, yıllar önce birbirinden ayrılmış fakat çoğu kez üzerinde durup düşünmediğimiz; yasama, yürütme, yargı erkleri ve bunların teminatı olan Anayasa üzerine düşünmeme neden oldu.

Seçimler sırasında yaşananlar ve bu süreçte 45. Başkan Donald Trump’ın tutumu ardından 6 Ocak 2021 tarihinde gerçekleşen Capitol Baskını ve bunun akabinde dijital mecrada yaşanan bir gelişme çok ilgi çekicidir.

Facebook, 7 Ocak 2021 tarihinde, ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump’a ve yaşanan olaylara yönelik olarak bir açıklama yapmış ve Facebook CEO’su Mark Zuckerberg “Trump’ın Facebook ve Instagram hesaplarındaki engeli süresiz olarak, en azından önümüzdeki iki hafta boyunca barışçıl iktidar geçişi tamamlanana kadar uzatıyoruz.” şeklinde bir açıklama yapmıştır[2]. Bu gelişme yaşandığı zaman aklıma gelen sorular şunlar oldu: Kendisini ‘barışçıl iktidar geçişinin tamamlanması’ konusunda görevli sayan Zuckerberg hangi sıfatla ya da hangi erkin yerine geçerek böyle bir karar alabiliyordu ve yarın dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşanacak olayların barışçıl olduğuna ya da olmadığına karar vererek kimin paylaşımda bulunup kimin paylaşımda bulunmayacağına artık sosyal medya CEO’ları mı karar verecekti?

Tüm bunları düşünürken 22 Ocak 2021 tarihli bir olay durumun ciddiyeti bir kez daha hissederek bu yazıyı yazmak istedim. Twitter, Trump’a yönelik ‘tehdit içerikli’ unsurlar nedeniyle İran Lideri Ayetullah Ali Hamaney’e ait bir hesabı askıya aldı[3]. Kendisini bir kez yargı erki yerine koyan sosyal medya, bir ülkenin liderinin ‘sesini kesebilecek’ güçte olduğunu göstermiş ve zımnen de olsa kendisini iktidar mücadelesi içerisinde bir tür hakem pozisyonuna koymuştur.

Ülkemiz Açısından Tahlil

Tüm bu yaşananları görünce aklıma ülkemiz geldi. Dün Trump bugün ise Hamaney’e karşı girişilen bu ‘sözde hâkimliğin’ yarın Sayın Cumhurbaşkanımıza ya da bir siyasetçimize, idarecimize karşı yönelmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Ne zamandan beri sosyal medya sahipleri, ahlaki çözümleyicilere dönüştüler? Günümüzde, egemen ulus-devletlerde, ülkesi üzerinde yaşayan insanların çoğunluğunun oydaşması doğrultusunda Anayasalar oluşur. Bu Anayasa, o toplumdaki nizamın bekçisidir. Ülkemiz için yargı yetkisi bağımsız ve tarafsız mahkemelerindir. Yani bir kimse hakkında yapılacak müeyyideye mahkemeler karar verir. Aksi durumlar ise çeşitli kanunlar aracılığıyla açıklanmıştır. Bu nedenle sosyal medyalara, ülkemizde temsilci bulundurma zorunluluğu getirilmesini çok değerli buluyorum. Bu sayede internet çağında kendisini görünmez, elle tutulamaz bir hale getiren ve gündelik yaşamın en önemli parçası olarak kendisini konumlandıran sosyal medyalar ve sahipleri, toplumsal gerçekliklere göre kendilerini eritecekler ve gizli ajandalarla hareket edemez konuma geleceklerdir.

Birkaç Öneri

Dijital Diktatorya diye nitelenebilecek bu yapının en büyük gücü, monopol (tekel) olmalarından kaynaklanmaktadır. Öncelikle bu durum engellenmeli ve alternatifler oluşturulmalıdır. Whatsapp uygulamasının getirdiği yeni gizlilik sözleşmesinin yarattığı etkiler ve sonuçları bu noktada dikkatle incelenmelidir.

Sosyal medyanın temel amacı, insanların birbirlerinden haberdar olmasıdır. Her ne kadar, para kazanılan bir mecra olarak da işlev gören bu yapıların modern iktidar mücadelesi içerisinde kendisini konumlandırmaya çalıştığı gözükmektedir. Bu durum kesinlikle engellenmelidir. Tocqueville’ye atıfla Demokratik Despotizm’den Dijital Despotizme ya da Diktatorya’ya dönüşebilecek bu yapı büyük kırılmaları içinde barındırmaktadır. Kültürel yapılara yönelik yıllardır uygulanmakta olan yıpratma politikaları ve bunların sonuçları, ancak o zaman engellenebilir bir yapıya dönüştürülebilecektir.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

YORUMLAR
Emrah eren
Emrah eren - 3 yıl Önce

Sayın kaymakamım, Başarılarınızın devamını dilerim.

banner472